Ölümsüzlük Mümkün Olabilir mi?

Wolverine, Doctor WHO, Dorian Gray

Yaşamımız boyunca maruz kaldığımız zehirlerden radyasyona kadar pek çok etken vücudumuzda tahribata yol açar. Kimi zaman zehirleri ayrıştıran karaciğerimizi yorarak karaciğer yağlanmalarına ve bunun peşi sıra gelen diğer iç organ hasarlarına sebep olurken kimi zaman gen diziliminde hataların oluşumuyla durdurulamayan hücre bölünmeleri ve vücudun kendi hücrelerini tehdit olarak algılayıp sağlıklı hücrelere saldırması gibi problemlerin baş göstermesine şahit olabiliriz. Proteinler zarar görür, vücut kendini yenileyemez hale gelir, yılların tahribatı birikir, her geçen gün daha fazla hücre ölür ve yaşlanırız. Ve böylece ölümsüzlük sevdası baş gösterir. Çünkü bu süreçce maruz kalmak hem bedenen hem de psikolojik olarak acı vericidir.

Sağlıklı ve genç bir bireyde vücut büyük oranda günlük gelişen tahribatlarla başa çıkabilecek kabiliyettedir. Hasarlı DNA bölünmelerini tespit edip durdurabilir, vücuda zarar verebilecek bozulmuş hücrelerin tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayabilir ya da tamir edilebilecek hasarları düzeltebilir. Ancak zamanla hasarlar biriktikçe vücut bununla başa çıkamaz hale gelir ve yorulur. Ya da daha erken yaşlarda bile vücudun bu doğal hasar-onarım dengesinin dış etkenlerle bozulması sonucu işler genç bedenlerde bile kontrolden çıkabilir. Yani her hâlükârda hayatımızın bir aşamasında yaşlanmaya ve yaşlanan hücrelerin çıkardığı sorunlarla yaşamaya mahkûm oluruz.

DNA

Yaşlanmanın sebeplerinden birkaçını: hücre içinde gerçekleşen mutasyonlar, DNA’yı koruyan telomerlerin zamanla aşınması, hücresel yaşlanma ve yaşlanan hücrelerin birikmesi, kök hücre aktivitesindeki azalama olarak sıralayabiliriz. Bu sebepleri düzeltmek ya da engellemek bizi yaşlanmaktan koruyabilir mi diye bir soru gelmiş olabilir aklınıza. E Hadi bir bakalım o zaman biyolojimizde nelere müdahale edip yaşlanmaya kafa tutabiliriz.

Ikigai

Basitten başlayalım. Yani hayatımızdaki basit değişikliklerle yaşlanamaya karşı çıkabilir miyiz diye bir bakalım. Ikigai-Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı adlı kitabı okuduysanız ya da en azından duyduysanız bir fikriniz vardır. Bitkisel ve deniz ürünleri ağırlıklı, çok çeşitli ve doğal bir beslenme, hareketli bir yaşam, stresten olabildiğince uzak durmak gibi belli başlı alışkanlıkları hayatımıza kattığımız zaman hem hastalıklara karşı daha dirençli oluyor hem de yaşam süremizi (herhangi bir kaza etkeni olmadığı müddetçe) uzatabileceğimiz söyleniyor. Uzun yaşamanın sırrıyla ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz bu kitabı siz önerebilirim.

Tüm bu doğal sürece dahil olumlu alışkanlıklar dahi bizi yaşlanmaktan alı koymuyor sadece geciktiriyor ve hayat kalitemizi bir nebze olsun daha iyi bir seviyeye getiriyor. Kaliteli bir yaşam bizi 120’li yaşlarımıza ulaştırsa da hala yaşlanıyoruz. Bu bizim için yeterli değil. Peki, ne kadar iyi yaşarsak yaşayalım bütün bunlar neden ölümsüzlüğü bize sağlayamıyor?

Aslında vücudun kendi hücrelerine savaş açması bile geri kalan hücreleri korumak içindir. Yani bedenimizin doğal olarak hayatta kalmak için içgüdüsel bir çabası vardır. Eğer bir yerde hata varsa diğerlerini korumak için onu feda ederim ki hayati organları koruyabileyim diyor yani vücudunuz. Sonuç olarak bedenimiz ne kadar hayatta kalmak için elinden geleni yapsa da yılların birikimine daha fazla dayanamıyor.

O zaman hücre hasarını engelleyip yenilenmeyi daim kılarsak ölümsüz olabilir miyiz?

Shinya Yamanaka

Yamanaka Faktörleri

Yenilenme deyince aklıma ilk olarak kök hücreler geliyor. Pluripotent kök hücreleri duymuşsunuzdur. Kendini yenileme ve diğer vücut hücrelerine dönüşebilme yeteneğiyle tıbbi araştırmalarda oldukça ilgi çekiyor. Bu pek marifetli pluripotent kök hücrelerin oluşturulmasında önemli bir rol oynayan bir grup protein transkripsiyon (kopyalama) faktörünün keşfiyle işler daha ilginç bir hal alıyor. Yamanaka faktörleri…

Bir hücrenin yenilenmesinin belli bir aşamada durması aslında bizim açımızdan iyidir. Aksi takdirde sürekli bölünen bir hücre demek tümör demektir. Ancak bilim insanlarının yaptığı bir araştırmada yamanaka faktörlerine maruz bırakılan hücrelerde yeniden programlama başlatılarak tümör oluşumuna yol açmadan yaşlanma fenotiplerinin silinebileceği veya geciktirilebileceği keşfedilmiş. Bu bulgular, hasara karşı direncin azaltılması ve yenilenme kapasitesinin azalması gibi yaşlanma faktörlerinin kısmi yeniden programlama ile geciktirilebileceğine dair bir umut vaat ediyor.

Yaşlanan Hücreleri Temizlemek

Yazının başında yaşlanan hücrelerin birikmesi ve vücudun bu durumla başa çıkamaz hale geldiğinden bahsetmiştim. Buradan yola çıkarak yaşlanan bu hücreleri temizlemek vücudun yükünü hafifletebilir mi acaba diye araştırdığımda karşıma bir araştırma çıktı.

Bilim insanları, yaşlanan hücrelerin seçici olarak çıkarılmasıyla doğal olarak yaşlanmış fareleri tedavi ettiler. Bu farelerin çeşitli doku ve organlarında ortaya çıkan yaşlanma izlerinin ve kronikleşmiş inflamasyonun azaldığını gözlemlediler. Ayrıca farelerin bozulmuş motor fonksiyonları ve kas gücünde de gelişme gözlediler. Bilim insanlarına göre deneyin sonuçları, yaşa bağlı hastalıkların tedavisi için ve yaşlanma sürecine müdahale için önemli bir fırsat sağlıyor. Yani demek ki sadece vücuttaki çöpleri temizlemek bile fark yaratabiliyor.

Telomerler

Telomerler

Bir diğer dikkate değer araştırma konusu ise telomerler. Telomer kısalmasının da yaşlanmayla bağlantılı olduğunu dile getirmiştik. Ne ki bu telomerler de yaşlanmaya etki edebiliyor şimdi ona bir bakalım.

Telomerler kromozomların uçlarında bulunan ve DNA’yı koruyan bir çeşit başlıktır. Her hücre bölünmesinde telomerler kısalır. Daha fazla bölünemeyecek kadar kısaldıklarında ise apoptoza yani programlı hücre ölümüne yol açar. Bir de telomeraz diye bir enzim var ki telomerlerin kısalmasını yavaşlatabilir. Bu sebeple bu enzimleri aktive etmenin yaşlanmayı da yavaşlatabileceği umut ediliyor. Farelerde yapılan araştırmalar sonucu bu tekniğin işe yarayabileceğine dair kanıtlar bulunsa da insanda telomerazı artırmak tümör gelişimlerine sebep olma tehlikesi barındırmakta.

Çoğu kanser hücresinde rastlanan yüksek düzeyde telomeraz aktivitesi, telomerazın karsinojenik olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Bu risk de bizi balıklama telomeraz aktivasyonuna atlamaktan alı koyuyor haliyle. Ancak bunun yanında kısa telomerlerin tümör oluşumuyla ilişkili olduğu düşünüldüğünde telomeraz eksikliğinin de bir yönden kansere yol açabileceği göz ardı edilemez.

Standford üniversitesinden araştırmacılar, modifiye edilmiş RNA’lar kullanılarak uzatılan telomerlere sahip deri hücrelerinin diğerlerine göre 40 kat daha fazla bölünebilme yeteneğine sahip olduğunu buldu. Tedavi edilen hücrelerin edilmeyen hücrelerden çok daha gençmiş gibi davrandığını gözlediler.

Araştırma grubundan Helen Blau “Artık insan telomerlerini 1000 nükleotide kadar uzatmanın bir yolunu bulduk, bu hücrelerdeki iç saati, insan yaşamının uzun yıllarına eşdeğer şekilde geri döndürdük,” diyor.

Ancak ne var ki bu yöntemin etkileri uzun sürmüyor ve 48 saat içinde kayboluyor. Bu süreden sonra uzayan telomerler aşamalı olarak yeniden kısalmaya başlıyor. Yine de gelecek araştırmalar için önemli bir yol gösterici olacağı söylenebilir.

Karanlıklar Ülkesi

Yeterli mi?

Yani teorik olarak günün birinde yamanaka faktörlerimizi ateşleyip telomerazları kontrollü arttırıp eskimiş hücre çöplerini temizlediğimizde yaşlanmaya büyük ölçüde kafa tutabilecekmişiz gibi görünebilir. Neden olmasın. Tüm bu biyolojik yöntemlerin bir gün işe yarayacağını varsaysak bile yaşlanmayı sadece yavaşlatabiliyoruz. Herhangi bir dış etken olmadığı müddetçe belki bir iki yüz yaşına kadar yaşarsınız. Ya da bu alandaki gelişmelere göre daha fazla. Ancak bunların hiçbiri tam olarak ölümsüzlük sayılmaz. Neden mi? Çünkü insan bedeni hala hastalıklara, kazalara ve doğal afetlere karşı savunmasızdır. Ayrıca geciktirsek bile yaşlanmayı tam olarak durdurmak ya da engellemek mümkün olmayabilir.

O zaman başka yöntemler aramaya başlayalım. Bu hususta karşımıza çıkabilecek yollardan birisi yeni bir bedene bilinç aktarımı…

Klon

Klon Beden

Biliyorsunuz ki bizi biz yapan anılarımız ve yaşantılarımızdır. Bunların bütünü de bilinç demektir. Bedenimiz yaşlanmış olsa bile yeni bir beyinde ve beden de aynı bilinci canlandırabilirsek yine aynı kişi olmamız gayet tabi mümkündür. Bunun genç bir bedenin bilincini ele geçirmek gibi etik dışı yöntemleri deneyenleri dizilerde filmlerde görmüş olabilirsiniz ancak benim önerim var olan bir insan bedeni kullanmak olmayacak elbette. Bir klon beden üretmeyi düşünebiliriz.

Bilinç aktarma

Klonlamadan daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Burada da aynı konuda laf kalabalığı yapmayacağım. Kısaca, eğer kendi bedenimizi klonlamayı başarıp bir laboratuvar ortamında geliştirebilirsek ve bilincimizi ona aktarabilirsek yaşlanan bedenimizi eskiyen kıyafeti değiştirmek gibi yenisiyle değiştirebiliriz. Bu şekilde hastalanan ve tedavi edilemeyen ya da uzuv kaybına uğrayan ya da ölümün eşiğindeki bir bireyin her halükârda yenilenmiş bir bedende hayatına devam edebileceği anlamına geliyor. Bilim kurgu olarak görünebilir ancak bilim insanları klonlama ve bilinç aktarımı konusunda çalışmalarına devam ediyorlar. Yani ilerleyen zamanda gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceğini bilemeyiz.

Kıyafet değiştirir gibi beden değiştirebiliyor olsak da hala bir sorun var gibi. Ya bir acil durum da geç kalınırsa ve bilinç aktarılamadan kişi ölürse? Hala tam anlamıyla fantastik senaryolardaki kadar ölümsüz gibi gelmiyor kulağa değil mi? O zaman bilinç aktarımını başka bir boyuta taşıyalım. İnsansı bir robota aktaralım. Ne dersiniz?

Chappie
Robot Beden

İnsan beynini klonlanmış bir beyne aktarmak zaten oldukça karmaşık bir fikirken koskoca bir beyni bir robot işlemcisine sığdırmaya çalışmak bin kat daha zorlayıcı olabilir. Bilim insanları hala beynin nasıl çalıştığını çözememişken ona eş değer bir işlemci oluşturmak yakın gelecekte ulaşılabilecek bir hedef gibi görünmeyebilir. Ancak zaten kurgusal bir teoriden bahsettiğimizi düşünürsek gerçekleştiği zaman bize sağlayabileceği imkanları hayal etmekten kimse bizi alıkoyamaz değil mi? O zaman gelecekte bir zamanda bilim insanlarının beynin çalışma şeklini birebir taklit edebilecek işlemcili insansı bir robot yaptıklarını ve bu robotun insan beynindeki tüm bilgileri kaldırabilecek kadar yüksek kuantum depolama alanına sahip olduğunu varsayalım. Daha dirençli ve daha kolay değiştirilebilecek bir bedenimiz olacak. Bilincin kapanması muhtemelen bir bilgisayarın kapanması kadar risk taşır. Yani yeniden açıldığın da hiçbir sorun olmadan çalışmaya devam edebiliriz. Yani sanırım…

Upload

Sanal Beden

Aynı senaryo üzerinden bilinci direkt olarak sanal gerçekliğe aktarmak da isteyebilirsiniz elbette. Matrix, Upload, Başlat: Ready Player One… Bu filmlerden ve diziden birini izlediyseniz ya da Metaverse’i daha önce duymuşsanız ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Basitçe, yaşadığımız evrenin sanal paralelinde kurulan bir dünyaya insanların bilinçlerini aktararak beden bulabildiği ve yaşamlarını burada sürdürebildiği bir gelecek diyebiliriz. Sanal gerçeklik gözlüklerinin nasıl gerçekçi oyun deneyimi sağladığını düşünün. Bu senaryoda tamamen oyunun ya da evrenin içinde olabileceksiniz. Nasıl bir oyun karakteri etten kemikte olmadığı için öldüğünde bile oyunu yeniden başlatınca hiçbir şey olmamış gibi oynamaya devam edebiliyorsa bilincini sanal evrene aktarmış biri de aynı şekilde benzer koşullara sahip olabilecektir. Heyecan verici görünebilir. Tabi herhangi bir virüs kapmazsanız… Sanal ortamın virüsü grip virüslerinden daha acımasız ve tüm hayatınızı ele geçirecek kadar güçlü olabilir. Tabi bir de elektrik kesintisi sorunsalı var. O teknolojiyi gerçekleştirenin bunlara da bir çözüm getireceğini umalım.

Uzun lafın kısası, yaşamı uzatmak için pek çok farklı ihtimal düşünebiliriz ancak her şekilde bir kusur mutlaka çıkıyor. O kadar uzun yaşamak isterseniz ve iyimser olup hayalini kurmaya devam etmek isterseniz özgürsünüz tabi. İstemezseniz bile tüm bu çalışmaların ölümsüzlüğün yanında başka avantajlarının da olabileceğini unutmayalım. Mesela hücre yaşlanmasını durdurabilecek bir çalışma Alzheimer gibi yaşlanmaya bağlı ve zorlu hastalıklarla mücadelede umut verici olabilir. Bedenleri ağır hasar almış yaralıların yeni bir bedene bilinçlerini aktarıp hayatlarına engelsiz devam edebileceklerini bir düşünün. Tıbbi alanda gözlerimizi parlatacak ve pek çok hastaya yardımı dokunabilecek yollar, ölümsüzlük sevdasının yan ürünü olarak insanlığa kazandırılabilir. Belki ölümsüz olmayız ama yaşadığımız ömrü daha sağlıklı tamamlamamıza yardımcı olabiliriz. 

Sağlıklı günler dilerim.  

Infinity


Bunlarda İlginizi Çekebilir:
Klonlanan Birey, Aslıyla Birebir Aynı Olabilir mi?


Yorumlar