Ölümsüz olmayı ister miydiniz? Belki ölümsüz olmayı değil ama
en azından çabuk iyileşmeyi çoğu kişinin isteyeceğini düşünüyorum. Özellikle de
fiziksel hasarların kısa sürede iyileşmesi hatta iyileşmesi mümkün görünmeyen
hasarların bile geri çevrilmesi gibi bir yeteneğin olmasını istemeyecek insan
neredeyse yoktur diye tahmin ediyorum.
Çizgi romanlar, kitaplar ve filmler bu hayali işlemekten
elbette geri kalmıyor. Yenilenme ve ölümsüzlük konularında şu aralar en çok
ilgimi çeken manga/anime/film ise Ajin oldu.
Ajin, Gamon
Sakurai tarafından çizilen bir manga serisidir. Ajin: Demi Human, yani Ajin: Yarı-İnsan,
adından da anlaşılacağı gibi yarı insan yarı ölümsüzleri anlatıyor. İlk olarak hikâyenin
başladığı zamandan 17 yıl öncesinde Afrika da ortaya çıkıyor Ajinler. Keşfedilmelerinden
sonra her doğa üstü kahramana yapılan muamele bu ırka da yapılıyor ve insanlığa
karşı bir tehdit olarak gösteriliyorlar. Tabi bu tehdit damgası sebebiyle ne
zaman bir Ajin tespit edilse yakalanıp gözetim altında tutuluyorlar. Gözetim
altında tutulan Ajinler aslında çeşitli deneylere maruz kalmaktadır ve bu
deneyler işkenceyle eşdeğer niteliktedir.
Bilinen yaklaşık kırk yedi Ajin vardır. Bunların dışında
saklandığı tahmin edilen hatta Ajin olduğundan haberi bile olmayanlar da vardır.
Mesela Kei Nagai.
Hikâyemizin başkahramanı Kei Nagai, kardeşini tedavi
edebilmek için doktor olmak isteyen çalışkan bir öğrencidir. Geçirdiği trafik
kazasına kadar bir Ajin olduğunun farkında değildir.
Peki, Ajin’in
özellikleri nelerdir? Görünüş olarak normal bir insandan farkları yoktur. Hatta
herhangi bir yara aldıklarında dahi normalden daha hızlı bir iyileşme
göstermemektedirler. Ancak eğer ölürlerse bir nevi elektronik bir alete reset
atmak gibi hasarsız bir şekilde hayata dönebilmektedirler. Ve bu yenilenme olayı
sadece saniyeler almakta. Bir an önce iyileşmek için öncelikle kendini öldürmek
zorunda kalmak aslında biraz ürkütücü. Yine de iyileşmesi çok daha zor olan
durumlar için çekinmeden göze alınacak bir durum gibi. Tabi Ajinler için. (Evde
denemeyin!)
Ajin’in yetenekleri bu kadarla sınırlı da değil. Ajin, kara hayalet (black ghosts) ya da görünmez
kara madde [Invisible Black Matter (IBM)] adındaki varlıkları kontrol
edebiliyor. Ajin olmayanlar tarafından görülemeyen bu hayaletler özellikle
başka bir Ajinle girilen çatışmalarda oldukça işlevsel birer sağ kol
olabiliyorlar. Normalde sadece Ajin’in kontrol etmesiyle harekete
geçebilirlerken Kei karakterinin hayaleti bu konuda biraz özeldir. Kei’nin kara hayaleti ondan bağımsız
hareket edebilmektedir. Bunun ona sağladığı çeşitli avantajlar vardır tabi ama
şimdilik konumuz bu değil.
Bu hikâyede açıklanması gereken iki unsurumuz var. Biri ölüp
sapa sağlam geri dönen ölümsüz Ajin
ırkı… Diğeri Ajin’den ayrılan ve onun kontrolünde olan Kara Hayalet unsuru. Bakalım insanlardan Ajin ırkı ya da onlara
benzer bir şeyler çıkartabilecek miyiz?
Öldükten sonra dirilme olayı şu an için biraz fazla
fantastik olduğu için tamamen öldükten sonra dirilmek yerine hızlı yenilenme
üzerinde durmayı planlıyorum. Konuyla ilgili kendi fikirlerinizi paylaşmaktan
çekinmeyin.
Bir insanın hızlı
yenilenmesi, kaybettiği bir uzvun yeniden oluşması gibi bir yetenek kazanması
mümkün mü?
Sadece Ajin’de değil Marvel ve DC çizgi romanlarında da
çokça bahsedilen bir yetenek ‘hızlı
yenilenme’. Anti Kahraman Deadpool’un deneyler sonucu kazandığı
yeteneklerden birisi yenilenmedir mesela. Ya da Iron Man çizgi romanlarında adı
geçen Dr. Aldrich Killian karakterinin, süper insan üretmek için genetik kodu
yeniden yazan bir çeşit virüs geliştirmesi ve bu virüsün kişiye güç, hız,
dayanıklılık ve ateş püskürme gibi yeteneklerin yanında hızlı yenilenme gibi
bir özellikte kazandırması gibi... Bir diğer örnek ise Örümcek Adam’dan… Örümcek Adam çizgi romanında adı geçen bir
bilim insanı Curt Connors, kendisine kertenkele DNA’sını baz alarak üretilmiş
bir serum enjekte eder ve kesilmiş kolunun yeniden çıkmasını sağlar. Aynı
zamanda devasa insan kertenkele karışımı bir varlığa dönüşür.
Gördüğünzü gibi ‘yenilenme’
oldukça populer bir konu. Ve sadece çizgi roman ya da film dünyalarında değil
bilim dünyasında da çokça araştırılan bir konu. Mesela Örümcek Adam’dan Curt
Connors gibi kertenkelenin kopan kuyruğunun yeniden çıkmasını ilham alarak
yapılan çalışmalar var. Bakalım bilim dünyası bu konuda bize neler verecek?
Kertenkele, denizyıldızı, yassı solucan gibi ileri düzey
yenilenme özelliğine sahip bazı canlılar var. Peki, yeteneklerinin ardındaki
sırrı çözüp insanlar tarafından kullanılabilir hale getirmek mümkün mü?
Bu türlerin iyileşme yetenekleri ilk kez 1740 yılında
Abraham Trembley’in tatlı su organizmalarının kopan başlarını yeniden
oluşturduklarını bulmasıyla keşfedildi. Daha sonra bu organizmalar, Yunan
mitolojisinde kopan başının yerine iki tanesi çıkan efsanevi yaratıktan
esinlenilerek Hydra adını aldı. O
zamandan beri yenilenme özelliğine sahip daha çok canlı keşfedildi.
Tabi sırf muhteşem yenilenme özelliklerine sahipler diye
öylece deneylerde kullanılamıyorlar. Mesela semender deneyler için uygun bir
aday gibi görünsede yenilenme sürecinin aylar alması ve insan DNA’sının on
katına sahip olası gibi engeller karşımıza çıkıyor. Şimdiye kadarda bilim
insanları semenderin genlerine ‘yabancı genler’ eklemenin bir yolunu
bulamadılar. Tabi, bu onlardan ilham alamayacağımız anlamına gelmiyor.
Organ deposu blastema…
Semenderlerde yaralanma sonrası sinir hücreleri yeniden
oluşmaya başlarken kas ve bağdoku, blastema
adı verilen olgunlaşmamış bir kitleye dönüşür. Bu oluşum organların yeniden
oluşmasını sağlayan bir depo gibidir. Önce organın minyatür bir versyonunu oluşturup daha sonra normal boyutuna
ulaşırlar.
Belki de yenilenme söz konusu olduğunda karşılaşabileceğimiz
en büyük problemlerden biri kanser riskidir. Kanserin, kontrolsüz çoğalan
hücreler olduğunu biliyoruz. Bir organ oluşturmak için hücrelerin hızlı bir
şekilde çoğalmasını isteriz. Dolayısıyla çoğalmanın kontrol edilemez bir hal
alması işten bile değil. Vücudumuzun doğal olarak tümörlerin kontrolsüz
büyümesini engelleyen kontrol noktaları, blastemanın da oluşumuna engel
olabilir.
Genel tabloya baktığımızda memeli canlı sınıfının yenilenme
yeteneğinin yeteri kadar gelişmemiş olduğunu düşünebiliriz. Ancak bütün memeli
hayvanlar yenilenme konusunda düşündüğümüz kadar başarısız değil.
Kentucky Üniversitesinden biyolog Ashley W. Seifert, Afrika
dikenli faresinin avcı hayvanlardan kaçarken fazla ağırlıklarından kurtulmak
için derilerini bıraktıklarını keşfediyor. Kaybedilen bu bölgelerin de çok kısa
bir sürede yenilendiği tespit ediliyor. Hatta kulak bölgesinde blastema bile oluşturdukları görülüyor.
Bu da memelilerin yenilenme yetenekleri konusunda bize bir miktar umut veriyor.
Köpek balıkları,
insanların dişlerinin rejenere olmasında yol gösterici olabilir mi?
Köpek balıkları da rejenerasyon yolunda bize yol gösterici
canlılardan olabilirler. Belki bir organ için değil ancak diş kayıpları için
bir umut… Nasıl mı?
Köpek balılarının
kaybettiği dişlerin yerine yenisini sürekli olarak çıkarabildiğini biliyor
muydunuz?
Yaşamları boyunca en az 30 000 diş kaybeden köpek
balıklarında bir süre sonra bu kayıpların yeri dolduruluyor. Bizim gibi diş
dolgusu yaptırarak değil tabi… Aynı doğal dişi defalarca yeniden oluşturabiliyorlar.
Sheffield Üniversitesinden Dr. Garth Fraser ve çalışma
arkadaşları köpek balılarındaki diş gelişiminden ve yaşam boyu diş
rejenerasyonundan sorumlu bir gen ağı tanımladı. İnsanlarda da benzer bir genin
var olması sebebiyle yeni diş tedavilerinin gelişiminde yardımcı olabileceğini
belirtiyorlar. Bahsi geçen ‘genin’ modifiye edildiğini bir düşünsenize… Bir
daha asla diş kaybı korkusu yaşamazdık.
O kadar canlı arasında
bizim hiç mi kendi başımıza umut vadeden yeteneklerimiz yok? Olmaz olur mu?
Rejenerasyonda bizimde bazı marifetlerimiz var. Mesela bir
hastalık sebebiyle eğer karaciğerimizin
bir kısmını kaybetmişsek vücudumuz kaybolan parçanın yerini doldurabiliyor. Yaralanmalarda
derimizin kendini yenileme potansiyeli de hiç yabana atılır cinsten değil. Ama
neden daha fazlasını yapamıyoruz? Karaciğerin kendini yenilemesi gibi diğer
organlarımızda kendini yenileyebilse hiç fena olmazdı. Hatta belki
karaciğerimiz, o çok istediğimiz rejenerasyon yeteneğine sahip olduğumuzun bir
kanıtıdır. Sadece her hücremizde aktif olmadığı için kullanamıyoruzdur. Neden
olmasın?
Yeniden organ oluşturmak için yollar aranırken araştırılan
tek kaynak hayvan rejenerasyonu değil elbette. Bunun yanında kök hücre ve
genetik mühendisliği gibi çalışma alanları da laboratuvar ortamında kök hücreler
kullanarak organ oluşturmayı hedefliyor. Tabi laboratuvar ortamında organ
oluşturmak şu an için bizim aradığımız şey değil. Şu an ki amacımız direkt
olarak kendi başımıza bunu üretebiliyor olmak. Ancak lab-organları da bu yolda
bize yol gösterebilir tabi. Mesela hücreleri yeniden programlamada…
Hücreler vücudumuzu
yenilemek için yeniden programlanabilir mi?
İnsan vücudu yaklaşık 37 trilyon hücreden oluşmaktadır ve
birçok farklı doku ve organı oluşturan 200 farklı hücre türü bulunmaktadır. Bu
hücre türlerinden biri var ki yenilenme konusunda uzman olduğu gibi başka
hücrelere de dönüşebiliyor. Kök hücre… Kök hücrenin de pek çok farklı
türünden biri olan embriyonik kök hücrenin
pluripotent olduğu biliniyor. Ne demek pluripotent? Bu özelliğe sahip bir hücre
tüm hücre tiplerine dönüşebilir demek.
İnsan embriyonik hücreleri embriyolardan izole edilebiliyor
ancak süreçte embriyolar öldüğü için etik olarak tartışmalara sebep oluyor. Bu
sorunun üstesinden gelebilmek için insan hücreleri pluripotent hücrelere
dönüştürülerek embriyonik hücre gibi davranmaları sağlanmış. Bu hücrelere İndüklenmiş pluripotent kök hücre deniyor.
2006 da Kyoto Üniversitesinden Shinya Yamanaka işleri biraz
daha ileriye taşıyarak yetişkin fare hücrelerine dört gen (Yamanaka Faktörleri)
ekleyip embriyonik kök hücrelere benzer hücreler eldilebileceğini öne sürdü. 2007’de
ise çalışmaları başarıya ulaştı.
İndüklenmiş pluripotent kök hücre alanında yapılan en son
çalışmalarda artık Yamanaka faktörüne ihtiyaç duymadan da aynı işlemler
gerçekleştirilebiliyor. Doğal olarak var olan ancak inaktif faktörler gen
düzenleme teknolojisi CRISPR (Clustered Regularly Interspaced Short Palindromic
Repeats/ DNA dizilimleri kümesidir) ile aktifleştirilebiliyor.
Kök hücreleri modifiye edip bir şekilde blastema oluşturmayı
başardık diyelim. Artık kopan uzuvlarımız yeniden çıkabilir, yaralarımız
hızlıca iyileşebilir… Peki, işimiz bitti mi? Hayır. Hala Ajin olmak için ya da
Ajin’e benzer özelliklere sahip olmamız için atmamız gereken bir adımımız daha
var. Kara Hayalet…
Kontrol edilebilir
hayalet…
Hayaletler gerçek mi? Gerçek olsa bile kontrol edilebilir
mi? Ya da içimizden bir gölge çıkartabilir miyiz? Bu soruların cevabını bilmiyorum.
Ancak Ajin’in kara hayaletine benzer bir asker oluşturabilmek için daha farklı
bir fikrim var. Belki bir hayalet değil ya da gölge değil… Ama akla en yatkın
ve bilimsel olarak açıklanabilir olduğunu düşündüğüm bir başka yöntem
kullanılabilir. Beyin dalgalarıyla
kullanılabilen robotlar…
Bu fikir aklıma yine bir başka çizgi romandan uyarlama olan
filmden geldi. Iron Man’i izleyenler (ya da okuyanlar) bilir, Tony Star
karakterinin sürekli iletişim hallinde olduğu Jarvis adında bir yapay zekâ
vardır. Bu yapay zekâyla aracılığıyla Tony Stark ihtiyacı olduğu her an her
yere robotlarını ya da kendi kostümünü çağırabilmektedir. Aynı zaman da bu
robotları kontrolde edebilmektedir. Kara hayalete çok benzemiyor mu sizce de…
Bu fikirden hareketle ilk olarak robotları beyin
dalgalarıyla haraket ettirebilme imkânımız var mı diye araştırdım. Ve tabiî ki
de bulduğum cevap ‘evet’ oldu.
MIT Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zekâ Laboratuvarı’nda (MIT
Computer Science & Artificial Intelligence Laboratory (CSAIL)) yapılan bir araştırma
da geliştirilen beyin sensörleri aracılığıyla kişi el hareketleri kullanarak
robota talimat verebiliyor. CSAIL direktörü Daniela Rus, bu sensörün neredeyse
anlık tepki verdiğini belirtiyor.
Normalde şimdiye kadar denenmiş olan robot-insan
etkileşimlerinde beynin sensörleri kullanabilmesi için nasıl düşüneceğini
öğrenmesi gerekiyordu. Ancak yeni uygulanan bu sistemde herhangi bir eğitim
sürecine gerek kalmıyor.
Kafa derisine ve alına yerleştirilen elektrotlar sayesinde kişinin
beyin ve kas hareketleri inceleniyor. Bu şekilde kişinin doğal tepkileri
anlamlandırılıyor. Bulgular tıpkı başka bir insanla kurulan iletişim gibi
robot-insan iletişiminin geliştirilmesine katkı sağlıyor.
Bizim kontrolümüzde hareket eden bir robotumuz var. Şimdi
onu bir nevi hayalete dönüştürme işi kaldı. Görünmez bir robot yapmaya ne
dersiniz?
Hayalet robot
Görünmezlik denince akla ilk gelmesi gereken unsur ışık
olmalıdır. Çünkü bir nesneyi görebilmemiz için öncelikle üzerine ışığın düşmesi
ve nesneden yansıyan ışığın gözümüze ulaşması gerekir. Işık denince de akla
elektromanyetik spektrum ve elektromanyetik radyasyon gibi terimler gelir.
Fizik derslerinden hatırlayacağınız üzere elektromanyetik
spektrum, elektromanyetik radyasyonu ve farklı ışınım türevlerinin dalga
boyları veya frekanslarına göre yerlerini ifade eden bir kavramdır. İnsan gözünün
algılayabileceği dalga boylarının bir sınırı vardır. Görünür ışık olarak adlandırılan
360-700 nm gibi bir aralığı algılar sadece. Görünür ışıkta kendi içinde dalga
boylarına göre ayrılır. Bu aralıkları insan gözü ‘renk’ olarak algılar. Örneğin
güneş ışığı mavi bir arabaya çarptığında araba mavi ışık frekansındaki ışığı
yansıtırken diğer tüm farklı frekanstaki renkleri soğurur. Böylece gözlerimiz arabanın
mavi rengini algılar.
Québec Üniversitesinden araştırmacılar ışığın bu karakterini
kullanarak bir çeşit görünmezlik pelerini üretmeyi amaçlıyor ve sadece yeşil
ışığı yansıtan bir madde üretmeye çalışıyorlar. Bunun için yeşil ışık
frekansını geçici olarak maviye çevirecek bir filtre tasarladılar. Bir başka
filtre yardımıyla bu frekasları maddenin diğer tarafında yeşile çevirdiler. Yani
ışık sanki maddenin içinden geçiyormuş gibi oluyor.
Kendi hikâyemize dönecek olursak. Işık oyunlarıyla
görünmezliği sağlayan bir maddeyle, zihnimizle kontrol edebildiğimiz robotumuzu
kaplarsak tıpkı Ajin’in kara hayaleti gibi görünmeyen sadık bir savaşçı elde
etmiş oluruz.
Kısaca yüzde yüz bir Ajin olamasak bile bilimi kullanarak elde
edebileceğimiz hızlı iyileşme yeteneği ve görünmez bir robotla benzer
özelliklere sahip olabiliriz.
Sizde bir Ajin olmak
ister miydiniz? Ajin’i gerçek kılacak başka fikirleriniz var mı? Fikirlerinizi
benimlede paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Kaynakça
Will we ever… regenerate limbs?
Gelişen teknoloji ve bilimin başdöndürücü hızını görünce, artık hiç bir şeye şaşırmıyorum
YanıtlaSilGerçekten de artık her şey mümkünmüş gibi...
Sil