Robot Adam (1999), Yapay Zeka (2001), Ölüm Makinesi (2013), Transcendence
(2014) , Chappie (2015), Ex Machina(2014), Aşkın Algoritması (2018), Are You
Human Too (2018), My Absolute Boyfriend (2019). Bu filmlerden ya da dizilerden
en az birini ya izlemiş ya da bir yerlerden duymuşsunuzdur. Genel itibariyle bu
yapımları izledikten sonra aklınızda canlanan sorulardan biri şu olmuştur diye
tahmin ediyorum: Robotlar insani duygulara sahip olabilir mi? Gelin bu yazı
boyunca bu soruya cevap arayalım.
Robot derken bir mutfak robotundan bahsetmiyoruz elbette.
Bahsettiğimiz robotlar yapay zekâyla geliştirilmiş robotlar. O yüzden öncelikle
yapay zekânın ne olduğu ve neler yapabildiği hakkında fikir edinmemiz
gerekiyor.
Yapay zekâyı kabaca tanımlayacak olursak, insan zekâsını
taklit ederek insan gibi davranma, düşünme, mantık yürütme, konuşma, algılama
gibi çeşitli özelliklere sahip olabilen yazılımsal sistemlerdir diyebiliriz.
Yapay zekâ çalışmalarında bilgisayar kontrolünde gerçekleştirilen bu
sistemlerin bağımsız olarak çalışması hedefleniyor.
Bu çalışmaların genel amaçlarından biri ‘öğrenen, açıklama
yapabilen, tavsiyede bulunabilen sistemlerin oluşturulabilmesidir’. Diğer bir
amaç ise’ anlayabilen düşünebilen insan gibi davranabilen sistemlerin
geliştirilebilmesidir.’
Yapay zekânın geliştirilmesinde sadece bilgisayar bilimleri
ve mühendislik gibi bölümler aktif değil. İnsanı taklit eden bir sistemin
oluşturulabilmesi için insanı anlamak da gerekiyor. Bunun için biyoloji,
psikoloji, dil bilimi, matematik gibi bölümlerden de yardım alınmakta.
Artık yapay zekâ hakkında genel bir bilgiye sahibiz. Şimdi
biraz da çalışma prensibine giriş yapalım. Yapay da olsa bir zekâdan
bahsediyoruz değil mi? Yani bu demek oluyor ki muhatabımız teknoloji,
öğrenebilen bir sistem olmalı. Peki, bu konuda elimizde neler var?
Yapay zekâ denince akla iki tip öğrenme geliyor. Makine
öğrenimi (Machine Learning) ve derin öğrenme (Deep Learning)…
Makine öğrenimi, alınan verilerin rasyonel bir şekilde
yorumlanmasını ve istatistiksel analizle tahmin edilmesini sağlayan
algoritmalara deniyor. Kişisel pazarlama, sahtekârlık, spam filtreleme, ağ
güvenliği gibi alanlarda kullanılan oldukça yaygın bir sistem bu.
Derin öğrenmenin çalışma prensibi ise nöronlara benziyor.
İşte bizi en çok ilgilendiren ve düşündüren de bu kısım. Derin öğrenmede
verileri makineye biz vermiyoruz. Algoritma bilgiye kendisi ulaşıp ne olduğunu
kendisi öğreniyor ve öğrendiği bilgileri geliştirebiliyor. 100 dilden fazla
çeviri yapabilen Google Translate buna en güzel örneklerden birisi.
Gördüğünüz gibi bir insanın öğrenme sürecini taklit
edebilmeye en yakın robot öğrenme, derin öğrenme. Algoritma bu öğrenmede kendi
verisini almakla kalmayıp onu yorumlayabiliyor. Yorumlamadan kast ettiğim şeyi
açıklamak için Stanford Üniversitesinde yapılan bir çalışmayı örnek
verebiliriz. Araştırmada, resim tanıma ve doğal dil işleme ile ilgili iki sinir
ağı birleştiriliyor ve sisteme bir resim gösteriliyor. Resimdeki objelerin ne olduğunun
ayırt edilmesinin yanında objeler arasındaki bağlantının da ortaya konduğu
belirtiliyor.
Yani görebilen, duyabilen, öğrenebilen ve yorumlayabilen bir
makineden bahsediyoruz. Ve bu makinenin verilerini alabilmesi için doğal olarak
internete bağlanabildiğini de biliyoruz. Hemen hemen her yerde olan kameraları
düşünecek olursak her şeyden haberi olabilecek ve insanların yaşamlarını
izleyip yorumlayıp tahmin edebilecek bir sistem hayal edin. Kulağa oldukça
ürkütücü geliyor değil mi? Ama bizim şimdiki konumuz makinelerin sebep
olabileceği felaket senaryoları değil tabiî ki. Burada anlatmak istediğim,
yapay zekânın sınırlarının ne kadar geniş bir alana yayıldığı.
Şimdi asıl konumuza yani robotların insani duygulara sahip
olup olmayacakları konusuna geri dönecek olursak. Öncelikle anlamamız gereken
başka bir şey daha olduğunu görüyoruz. İnsan beyni… Yapay zekânın insan beynini
taklit etmek üzere yapıldığını söylemiştik. O zaman insani duyguları taklit
edebilmesi için insanların nasıl bu hisleri oluşturduklarını öğrenmeliyiz.
Önce beynin çalışmasından bahsedelim. İnsan beynin de bilgi, nöron adı verilen
yaklaşık 85 milyar hücre aracılığıyla iletiliyor. Beynin sağ lobu anlık
bilgiyle ilgilenirken(bilgisayardaki RAM gibi), sol lob geçmiş ve gelecekle
ilgilenir(bilgisayardaki harddisk gibi).
Bir bilgisayarda tıpkı insan beyni gibi veri akışını
sağlayan ve işlemci denen bir sisteme sahiptir. İnsan vücuduna dışarıdan gelen
uyarılar nasıl mutlaka beyne uğramak zorundaysa, bilgisayar üzerinde yapılan
bütün hareketlerde işlemciye uğramak zorundadır. Yani zaten bir bilgisayar,
insan beyni örnek alınarak yapılmıştır.
Bu açıdan bakınca uyaranları verilere dönüştüren ve bu
verileri öncekilerle karşılaştırıp en olası ihtimali seçerek karşılık verebilen
bir yapay zekânın geliştirilmesi çok da uçarı bir fikir değil. Yani bir robot
düşünebilir hale gelebilir çünkü zaten yazılımı insan beyninin çalışma
prensibine çok benziyor. Eğer bu iki sistem birbirine benziyorsa insanın
yapabildiği başka neleri yapabilir? Şu an benim merak ettiğim duygusal olarak
bir yapay zekânın gelişip gelişemeyeceği. Çünkü temelde duygularda nöronların
tetiklenmesiyle oluşuyor. Benzer elektriksel iletilerin var olduğu bir robot
beyninde neden aynı şey gerçekleşmesin?
O zaman biraz daha derine inip duyguların nasıl oluştuğuna
bakalım.
Psikoloji profesörü Lisa Feldman Barrett’a göre duygular,
milyarlarca beyin hücresinin birlikte çalışarak oluşturduğu tahminlerdir. Bu
tahminleri tecrübelerimize göre oluştururuz. Beynimizde tecrübelerden edinilen
duyguları değiştirerek yeni duygular üretebilecek kapasitede bir organdır. Barrett
bunu ‘kendi tecrübelerinin mimarı’ olmak şeklinde nitelendiriyor.
Bir başka ifadeyle aslında şu an nasıl hissettiğimize daha
önce edindiğimiz bilgiler ışığında karar veriyoruz. Kalp atışlarının
hızlanması, midemizin burulması gibi fiziksel belirtileri farklı durumlarda
yaşarız ama içinde bulunduğumuz ana göre bu belirtiler ya bir sınav heyecanıdır
ya sevdiğimiz birini gördüğümüzde yaşadığımız heyecandır ya da tehlike anında
yaşadığımız bir heyecandır.
Beynimiz bedensel uyartılara kendi bilgi dağarcığı ölçütünde
isim veriyordur aslında. Bebeklikten bu yana çevremizdeki insanların yüzünde
gördüğümüz ifadeleri öğrenerek, mutluluktan korkuya kadar çeşitli duygu
durumları hakkında fikir edinerek duygu dağarcığımızı genişletiyoruz.
Hissetmeyi öğreniyoruz.
Bu durumda hissetmemeyi de öğrenebilmemiz lazım. Ki mümkün.
Nasıl mı? Topluluk önünde konuşma korkunuzu düşünün. Korku bir duygudur.
Topluluk önünde konuşmak küçük bir çocuk için korku uyandıracak bir durum
değildir çoğunlukla. Ancak zaman içerisinde yaşanan bazı durumlar kişiyi bu
durumdan kaçmaya iter. Mücadele edilmesi gereken bir durum gibi yorumlanmaya
başladığında ise korku doğar. Ancak durumu kabullenip yenmek isteyen bir konuşmacı
sık sık bu eylemi tekrarlayarak korku durumundan kurtulabilir ya da etkisinin
azalmasını sağlayabilir. Bu örnekte de olduğu gibi bir duyguyu öğrenmek de
hissetmek de, engellemek de bizim elimizde. Ve her şey yine beyinden gelen
komutlar ve elektriksel uyaranlar sonucu oluşuyor.
Aleksitimi’yi duymuşsunuzdur. Duymadıysanız hemen
açıklayayım. Aleksitimi, hiçbir duyguyu hissedemeyenlerin yani duygu körlüğü
olan insanların yaşadığı bir durumdur. Uzmanlara göre bu kişilerde beyindeki
singulat korteksi, duyguları bloke ediyor. Singulat korteks’in en
önemli görevi duyguları ve duygusal davranışları düzenlemektir. Yani, bir robot
ya da insan böyle bir merkeze sahip değil ya da bu merkezde bir probleme
sahipse duyguların olmaması çok normal. Tam tersi sağlıklı bir singulat korteks
ise duyguların var olabileceği anlamına gelir.
Bu açıdan baktığımızda bir robotun hissedebilmesi için bizim
bir singulat korteks benzeri işlemciye bir de duyguları yapay zekâya tanıtacak
bir veri akışına ihtiyacımız var gibi görünüyor. Çünkü yapay zekâ insan gibi
öğrenebilen bir oluşum. Hal böyle olunca ona duyguları da öğretebiliriz demek
oluyor.
Öte yandan Facebook’un başlattığı, aceleyle son verilen bir
araştırma var. Bir tartışma ortamında dilin nasıl bir rol oynadığını ve sohbet
etmeye programlanan robotların tartışmadaki hâkimiyetini araştırmak için
başlatılan deneyde bir süre sonra robotların kendi aralarındaki sohbetin
anlamsız bir hal aldığı görülüyor.
Bunu robotların sır saklama eğiliminden bahsetmek için
söylemiyorum. Çoğu kişi başta bu deney hakkında öyle düşünse de teknoloji
haberleri yayınlayan internet sitesi Gizmodo da belirtildiği gibi,
"Birbirlerinden öğrenme çalışmaları sırasında robotlar kendi türettikleri
kısaltmalarla sohbet etmeye başladılar. İlk etapta ürkütücü görünse de olan
biten aslında bundan ibaret". Bununla anlatmak istediğim robotların
öğrenen, geliştiren ve gelişim için karar verebilen sistemler olduğu.
Öğrenebilen ve karar verebilen bir yazılım topluluğu…
Yazımın başında bahsettiğim dizilere ve filmlere geri
dönecek olursak… Bu yapıtların çoğunda robotlar durduk yere insani duygularla
var olmuyor. Örneğin ‘Are you human too’ adlı dizide yapay zekâ robot ‘Nam Shin
III’ dizi boyunca büyük bir ilgiyle insanları izlemiş, davranışlarını incelemiş
ve hislerini anlamaya çalışmıştır. Sonlara doğru ise öfke, üzüntü, kıskançlık
ve aşk gibi duyguları tatmıştır.
Yapay zekâ adlı 2001 yapımı filmde robot David, çocuklarını
kaybetmiş bir ailede zamanla anne sevgisini ve aitliği hissetmeye başlamıştır.
Hızlı öğrenen yapay zekâ Chappie’de duygulara vakıf olmuş ve programcısını
koruyup kurtarmak isteyen bir robot haline gelmiştir. Tüm bu yapımlarda da
bahsedildiği gibi duygular robotlara öğretilmiştir. Ki gerçekten de
öğretilebilir.
Tüm bunlar yeterli değil ise farklı bir senaryoyla devam
edelim. Transcendence… Filmde Dr. Will Caster’ın beyninin kuantum bilgisayara
yüklenmesiyle gelişen olaylar konu alınmaktadır. Tamamen robotik bir sistemden,
kablolardan, yazılımlardan ve çeşitli metallerden daha fazlasını içermediğini
düşündüğünüz bir beyinin hissedebilmesi fikrini kabul etmek istemiyorsanız bir
de bunu inceleyin. Gerçek bir insan beyninin internete bağlanması…
2014 de bilim kurgudan fazlası değil gibi görünen bu
senaryo, günümüzde Neuralink ile gerçeklik kazanmaya doğru adım adım ilerliyor.
Neuralink ne mi? Dahi çocuk Elon Musk’ın yeni başlattığı girişimin adı… Musk bu
projeyle, insan beyniyle yapay zekâyı birleştirmeyi hedefliyor.
Beyin-bilgisayar ara yüzü fikri başta belki de sadece insan
beynini yapay zekâyla güçlendirmek gibi görünse de ilerleyen zamanda bu ara
yüzle yapılabilecek daha çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Beyin temelli
hastalıkların tedavisinden ölmek üzere olan bir insanın Transcendence’de ki
gibi yapay zekaya bağlanmasına kadar pek çok yolun kapısını açabilecek bir
proje olduğuna inanıyorum.
Bilim dünyasını ikiye bölen bu yapay zekâ gelişmeleri bizim
için iyi mi olur kötü mü olur kesin bir şey söyleyemiyorum. Hali hazırda
hayatımızı oldukça kolaylaştıran yapay zekâ temelli sistemleri düşününce iyi
tabi ki ama bunun bir de ilerleyen boyutlarda işsizlik ya da daha da uç
noktalarda Terminatör benzeri kurgulara kadar ulaşma potansiyeline sahip
tehlikelerinin de olduğu bir gerçek.
Tüm bunların dışında ilerleyen zamanlarda zararsız bir yapay
zekâ robot arkadaşınızın olduğunu hayal edin. Paslanmaz ve dayanıklı iskelet
yapısıyla güç gerektiren işlerde yardımınıza koştuğunu, merak ettiğiniz
konularda sizin için bunu tüm internet ağında saniyeler içinde aratabildiğini,
insanlardan ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi arkadaşça sohbetler edebildiğini,
sıkıştığınız anda size akılcı önerilerde bulunabildiğini… Bana eğlenceli ve
güzel olabilirmiş gibi geliyor. Tabi böyle bir şey ileride yapılırsa umarım
devreleri yanıp da insani robotluğunu kaybetmez. Sonra işimiz Ayının Dostluğu
hikayelerine dönmesin…
KAYNAKÇA Yapay Zeka Nedir ve Nasıl Çalışır?
Türkiye Yapay Zeka Platformu, 6 Kasım 2020 tarihinde İstanbul/Kağıthane’de kurulmuştur. Kurucusu Yapay Zeka Mühendisliği Öğrencisi Emirhan BULUT, yüksek ve benzersiz inovasyon fikri ile platformu dünyaya sunmuştur. İnsanların derin öğrenme ve makine öğrenimi üzerinde çalışmaları günümüzde oldukça arttı. Artan bu çalışmalar yapay zekanın kısa sürede oldukça gelişmesine sebep oldu. Türkiye’de bu anlamda çalışmalarımızı sürdürme gayretindeyiz. Dünya’da bağımsız olarak hızla gelişen teknoloji artık yapay zeka dünyasında büyük bir ivme ile kendini göstermektedir. Türkiye’de yapay zeka alanında gelişimin önemli boyutlarda olması nedeniyle Türkiye Yapay Zeka (Turkey Artificial Intelligence) hızla çalışmaktadır. Platformumuzun amacı, dünyada bulunan insanların yapay zeka alanında refahını artırmak ve insan hayatını kolaylaştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda platformumuz çalışmalarını dik duruşuyla devam ettirmektedir. Platformumuzun bir diğer kuruluş amacı ise, dünyada iyiliği artırmak, yapay zekanın kullanımını insanların hayatını kolaylaştırmak ve refahını artırmak için benzersiz projeler üretmektir. Yapay Zeka Mühendisliği Sıralama adı altında kurulan ilk ve tek yapay zeka platformudur. Yapay zekayı insan yararına geliştirmeyi teşvik etmektedir.
YanıtlaSil