Ant-Man gibi istediğiniz an karınca boyutlarına inip istediğiniz an gökdelen boyutlarına çıkmak ister miydiniz? Bu yazımda boyutlarımızı değiştirmenin mümkün olup olmadığını ve eğer mümkünse bunu nasıl yapabileceğimiz konusunu tartışacağım.
Bilim Kurgu Ne Diyor?
İlk olarak Ant-Man’in orijinal Marvel senaryosunda nasıl
mümkün kılındığının açıklamasına bakalım. Hank Pym adındaki bilim insanı atom
altı bir parçacık grubu keşfediyor. Bu nadir bulunan parçacık grubunun
nesnelerin ya da canlıların boyutunu ve kütlesini artırıp azaltabileceğini fark
ediyor. Böylece Pym parçacıkları adını verdiği bu keşfini özel bir giysi içine
formüle ediyor.
Pym parçacıklarının boyut değiştirebilme marifetleri maddelerin ölçeklerini, kütlelerini, güçlerini ve yoğunluklarını değiştirebilmesine dayanıyor. Parçacıklar bunu atom altı boyutta kütle ekleyerek ya da kaydırarak yapabiliyor. Bir canlıyı karınca boyutlarına indirirken güç yoğunluğunu muhafaza edebilme ve küçülme gerçekleştikçe bunu artırabilme özelliğine de sahip. Bu da bir insanı o kadar küçülttüğümüzde güç ve dayanıklılığında bir artış olacağı anlamına geliyor. Tabi parçacıklar atom altı bir boyutta çalıştıkları için küçülen maddeyi atom altı bir uzay boyutu olan Kuantum Alemine de yönlendirebiliyor. Sık kullanılması halinde bu işlemin insanı bir yapışkan bir protein yığınına dönüştürebiliyor. O yüzden kostüm kullanımı önemli… Tek sorun elbette bu olamaz. Kostümle dahi olsa sonuçta atomlarımız arasındaki uzaklıkların değişmesi ve boyutların sürekli değişmesi insan fizyolojisinde pek çok dengesizliğe sebep olabilir gibi görünüyor ama şu an işin fantezi boyutundayız. O yüzden şimdilik çok düşünmeyelim birazdan daha sonra buna kafa yorarız. Devam edelim.
Küçülme için kırmızı Pym parçacığı kullanılırken boyut
büyütme için mavi Pym parçacığı kullanılıyor. Her ikisi de canlıya güç verirken
mavi olan aynı zamanda ağırlıkta vermektedir. Aksi takdirde havanın
yoğunluğundan daha küçük hale geleceği için helyumlu bir balon gibi gökyüzüne
süzülürlerdi kahramanlarımız.
Söz konusu canlı bir organizma olduğunda atomları çıkarmak
pratik olarak pek çok soruna yol açacaktır. Fizyolojik olarak işlevsel
elementlerin kaybına yol açacaktır. Boyut küçülteceğim derken nöronlarınızı
kaybetmek istemezsiniz öyle değil mi? Beyni olmayan bir kahramanı kimse
istemezdi herhalde.
Küçülen Hayatlar (Downsizing) filminde de yine başka bir
boyut küçültme senaryosunu görüyoruz. Filmde nüfusun büyük bir kısmı
kendilerini 13 cm’e kadar küçülttüğü anlatılıyor. Böylece daha az kaynak
tüketimi yapıyorlar ve daha az atık üretiyorlar. Ancak böyle bir durumda sesin
aşırı incelme durumu ortaya çıkabileceği gibi bu sesin daha büyük boyutlardaki
insanlarla iletişim kurmada anlaşılır bir frekansta olup olmayacağı da ayrı bir
soru.
Filmlerde bahsi geçen yöntemler elbette tamamen teoride. Senaryo
söz konusu olduğunda ya bazı fizik kuralları yok sayılıyor ya da bu kuralları
sağlayacak hayali parçacıklar üretilebiliyor. Bilim kurgunun güzellikleri işte…
Peki gerçek hayata dönecek olursak yaşayan bir organizmayı herhangi bir
fizyolojik sorun çıkmadan küçültmek mümkün olabilir mi?
Boyut Küçültmedeki Sorunlar
Göz önünde bulundurmamız gereken bazı engeller var.
Öncelikle bu engelleri bilirsek onları nasıl ortadan kaldıracağımızı da ona
göre belirleyebiliriz. En basitini düşünerek başlayalım. Atomlar arasındaki
boşlukları azaltarak küçülelim.
Peki fazlalıkları atıp yer açsak nasıl olur? Yani atom
çıkartıp kalanlar arasındaki boşlukları azaltsak? Bu durumda da bizi oluşturan
elementlerin bir kısmını ortadan kaldırmak zorunda kalıyoruz. Bir DNA’nın
yapısından atomları kaldırdığımızı düşünün. Hücre ölümünden mutasyona kadar pek
çok problem bizi bekliyor olacaktır.
O zaman her şeyi küçültmeliyiz. Yani atomlarımızla beraber
küçülmeliyiz ki kayıp yaşamadığımız gibi atomlar arasındaki boşluların
birbirine oranını da koruyabilelim.
Genelden özele gidelim. Evrenin bir nokta kadar küçük bir alandan büyük bir patlamayla oluştuğu ve genişlemekte olduğu biliniyor. Bir süre sonra da genişlemesinin duracağı ve çökmeye başlayacağı ve oluştuğu o küçük noktada kaybolacağı söyleniyor. Benzer şekilde çok büyük kütleli yıldızların önce genişlediği, ömrünün sonuna doğru küçülmeye başladığı ve en sonunda artan korkunç miktardaki çekimle içine çöktüğü ve her şeyi yutan bir kara deliğe dönüştüğünü biliyoruz. Yani büyüme ve küçülme olayları doğal olarak gerçekleşen fenomenlerdir diyebiliriz. Ancak… Bahsettiğimiz bu örnek güneşimizden kat kat büyük kütleli yıldızlar için. Koskoca evrenin çökmesi ise zaten bambaşka bir boyutta. Yine de o kadar büyük kütlelerin küçülmesi bize atomların boşluklardan oluştuğu fikrinin böyle durumlarda ne kadar işlevsel olabileceğini düşündürüyor.
Atomların %99,9999999999996 boş olduğu söylenmektedir. Peki,
tam olarak nasıl bu kadar boş olabilir? Ya da gerçekten bomboş bir boşluğumu
kast ediyoruz? Atomun kütlesini büyük oranda oluşturan çekirdek o kadar küçük
bir alan kaplar ki atomun genel boyutuna kıyasla sanki atom çekirdeği dışındaki
alan boşlukmuş gibi algılanabilir. Peki atomun genel hacmini ne belirliyor?
Elektronlar. Bir atomun boyutu elektronların kuantum mekaniksel özelikleri ve
atomu bir arada tutan kuvvetler tarafından belirlenmektedir. Elektronları bir
nesne gibi düşünemeyiz. Elektronların, kuantum belirsizliği ile açıklandığı
üzere ne belirli bir konumları ne de momentumları vardır. Bulundukları yerler ve
hareket yönleri tamamen olasılıksaldır. Bu yüzden bulundukları yer bir elektron
bulutu olarak ifade edilir. Elektronun bulunma ihtimalinin olduğu en dış
konumunun çekirdekten ortalama uzaklığı da böylece atomun boyutunu
belirlemektedir. Yani atomun boyutunu kuantum mekaniksel kurallar belirlemektedir.
Bir atomu sıkıştırmaya çalıştığımızda atomun kuantum mekaniksel ilkelerinin
üstesinden gelmemiz gerekmektedir.
Bir atomda her parçacığın bulunduğu yerin o atoma has bir
özelliği vardır. Yani bu yapıyı değiştirmek atomun davranışını ve özelliğini
değiştirebilir. Yani elektronların enerji seviyelerini değiştirip sıkıştırmaya
çalışsak dahi orijinali korumak mümkün olmayabileceği gibi yine atom yoğunluğu
etkilenecektir.
Sicim Teorisi?
O zaman atomu oluşturan parçacıkların kendilerini küçültebilir miyiz sorusu geliyor aklıma. Yani proton, nötron ve elektron boyutuna indiğimizde yapılabilecek bir şey var mıdır? İş bu boyutlara indiğinde çok sevdiğim ancak hala tam olarak anlayamadığım bir teori çıkıyor karşıma. Sicim teorisi. Anladığım kadarıyla aktarmaya çalışacağım ancak bir fizikçi olmadığımı belirteyim. Bana anladığım kadarıyla aktardığım bilgiler ne kadar mantıklı gibi gelse de açıklamalarım bir fizikçide kafasını duvarlara vurma isteği uyandırabilir. Şimdilik kendi beyin fırtınamızda savrulmaya devam edelim.
Sicim teorisi dediğimizde elektronları ve protonları da
oluşturan çok daha küçük sicim adı verilen iplik benzeri yapılar karşımıza
çıkmaktadır. Sicimlerin faklı titreşim modları kütle ve yük gibi belirli
özelliklere sahip bir parçacığa karşılık gelmektedir. Bir gitar telinin farklı
titreşim biçimlerinin farklı müzik notaları çalması gibi, sicim teorisindeki
sicimlerin de farklı titreşimleri farklı parçacıklar ortaya çıkaracaktır. Fizik
teorilerinde gözleme dayalı olarak boyut sayısı üçe sabitlenmiştir. Ancak iş
sicim teorisine geldiğinde altı yeni boyutun varlığı öngörülmektedir. Sicimler
o kadar küçüktür ki onları gözlemlemek çok zor olduğu için boşluk gibi
algılanabilmektedir. Bu da teorisyenlerin sicimlerin titreşim boyutu için
ekstra bir boyut olabileceği fikrini geliştirmelerine neden olmuştur. Bu ekstra
boyutların geometrik şekillerinin titreşimleri etkileyeceği ve bununda
dolayısıyla parçacıkların kütleleri ve yükleri gibi niceliklerin
belirlenmesinde rol oynayacağı düşünülmektedir.
Teoride bu sicimlerin titreşimleri için öyle bir patern
tasarlamamız gerekiyor ki atom altı parçacıkların kütlelerini, yüklerini ve
hatta boyutlarını dahi değiştirebilelim. Sicim boyutlarında araştırmalar yapmak
tahmin edersiniz ki henüz pek mümkün görünmüyor. Bunun için parçacık çarpıştırıcıların kullanılabileceği düşünülmekte. Eğer bir gün bu derece küçük
boyutları, sicimlerin titreşim paternlerini, ekstra boyut geometrilerini
keşfetmenin bir yolunu bulursak müdahale etmeninde bir yolunu bulabiliriz kim
bilir. Ve direk atom altında yapılacak olan manipülasyonlarla atomların
boyutlarını hatta kütlelerini değiştirmek mümkün olduğu takdirde yoğunluğun
aşırı artması, içe çökme, fizyolojik sağlık problemleri yaşama gibi tüm
engelleri aşmamız mümkün olabilir. Belki biz de Hank Pym gibi sicim
titreşimlerini değiştirecek atom altı bir parçacık buluruz ve kendi adımızı
veririz.
Yeterli mi?
Peki, diyelim ki bu söylediklerimizin hepsini yapmayı
başardık ve istediğimiz boyutlara küçüldük. Tüm sorunlarımız çözülmüş mü
oluyor? Ne yazık ki hayır.
Boyut değişikliğinden etkilenen sadece vücudumuzdaki
parametreler değildir. Çevremizle olan etkileşimlerimizde belli bir dengededir.
Soluduğumuz havadan, sindirdiğimiz besinlere kadar pek çok element
organlarımızın yüzey alanıyla yakından alakalıdır. Yani kendimizle beraber
soluduğumuz hava gibi maruz kaldığımız her şeyin atomlarını da bizimle beraber
küçültmemiz gerekiyor. Ayrıca boyut olarak küçük hayvanların metabolizmaları
oldukça hızlıdır. Bir fare boyutuna bile inmenin metabolizmayı aşırı
hızlandırabileceği ve yemek ihtiyacının da orantılı bir şekilde artabileceği
göz önünde bulunmalıdır. Ki artan metabolizma aynı zamanda daha hızlı biyolojik
yaşlanma da demektir. Bunların yanı sıra algıladığımız sesler ve gözümüze
ulaşan ışınlar bile o boyutlarda bizim algılayamayacağımız ya da
kaldıramayacağımız hale gelebilir.
Tüm bu gereksinimleri günün birinde sağlayabilirsek belki istediğimiz an küçülüp istediğimiz an eski halimize dönebileceğimiz bir teknoloji geliştirebiliriz. Atom altı boyutta bir kuantum yılbaşı partisi verebiliriz. Belki Ant-Man gibi ayarı kaçırıp kendimizi kuantum aleminde buluruz. Artık orada başımıza ne gelir onu bilemem ama denemek isteyen için kapısı açıktır diye tahmin ediyorum.
Mümkün olur ya da olmaz onu şimdiden söylemek pek mümkün
değil tabi. Bulabildiğim verilere dayanarak teoride o kadar imkânsız olmadığını
söyleyebilirim. Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce sicim teorisi bu konuda gerçekten
bize bir yol açabilir mi? Ya da başka hangi yollar boyut küçültme noktasında
karşımıza çıkan engelleri aşmamızı sağlayabilir? İmkânınız olsaydı denemek
ister miydiniz?
Yorumlar
Yorum Gönder